Pazar, Kasım 20, 2005

Ahmet Hakan Rahatlayin Turkiye Islamciligi farklidir

Rahatlayın! Türkiye İslamcılığı farklıdır


ULEMA açıklaması, bitmeyen türban tartışması, rüyada şeyh gören adamın mektubunun resmi işleme tabi tutulması vs.

Yani...

Bir kez daha o kadim gerginliğin pençesine düşüverdik.

Soğukkanlılığıyla tebarüz etmiş isimler bile son derece endişeli bir ses tonuyla o meşhur soruyu soruyorlar:

‘Neler oluyor? Yoksa şeriat mı geliyor?’

Herkesleri bir İlhan Selçuk kuşkuculuğu sarmış durumda.

Ya da...

Laik sisteme gönülden inanmış ama demokratlığı su götürmez isimlerde bile bir Bedri Baykam huysuzluğu yer etmiş durumda.

En sakin demokratlar bile ‘Türkiye bir şeyhler, dervişler ülkesi olamaz’ özdeyişini anımsatarak eylem koyuyorlar.

Yani endişe, kuşku, tedirginlik had safhada.

Solcu tiyatrocumuz Genco Erkal bile harekete geçmiş, ‘yükselen dinci tehlike’ye karşı suskun kalınmaması için ulusu uyandırmak amacıyla bir oyun sahneye koymuş, ‘Aymazlığa son verin’ diye haykırıyor.

Velhasıl havada 28 Şubat günlerinin kimsenin kimseyi dinlemediği o kahredici ve bıktırıcı zehri var.

* * *

İşte böyle bir ortamda yazarınız, kendini ortaya atıp can havliyle şöyle haykırıyor:

‘Durun! Yapmayın! Gerilmeyin! Kendinizi üzmeyin! Rahatlayın!’

Peki ‘yazar’ neden böyle yapıyor?

‘Ortada tehlike filan yok’ diyerek sizi kandırıp, iktidardakilerin ‘hain emelleri’nin gerçekleşmesi için çanak mı tutuyor?

Asla! Ve de kat’a!

Yazarın böyle yapmasının tek nedeni şudur:

Elinde rahatlamayı sağlayacak çok sağlam deliller var.

O halde rahatlanma sağlansın.

Ve işte sadece son bir hafta içinde görülüp işitilenlerden derlenen o çok ‘sağlam deliller’:

* * *

BİR: Cuma akşamı Cem Yılmaz’ın ‘beyin özürlü çocuklar’ için yaptığı gösteriyi izlemek için Maslak’ta Türker İnanoğlu’nun İstanbul’a yeni kazandırdığı şık kültür merkezine gidildi. İki buçuk saat sahnedeki adamın anlattıklarına gülündü. En ön sırada başını, bazılarının ‘İşte siyasal simge’ diye nitelendirebilecekleri türden örtmüş bir genç kadın da yerini almıştı. Pek gülmedi ama işte oradaydı. Demek ki neymiş? Bizim ‘siyasal simgeli’ türbanlımız bile farklıymış.

İKİ: 80’li yıllarda gençliğin İslamcı harekete kaymasındaki payı epey büyük olan ünlü ‘İslamcı yazar’ Ali Bulaç’ın, dünkü Zaman’da yer alan yazısındaki bir cümlenin altı çizildi. Ali Bulaç, Dallas’a gitmiş... Makalesinde Dallas’ı anlatırken ise şu tanımlamayı yapıyor: ‘Ceyar’ın memleketi!’ Demek ki neymiş? En ünlü İslamcı yazarımız da o meşhur Dallas dizisinden bigane kalamamış...

ÜÇ: Başbakan Erdoğan’ın baş örtme biçimlerindeki farklılığı anlatırken iki kadından örnek vermesine dikkat edildi. Bu zamana kadar yazılmayan olay şudur: Erdoğan, uçakta gazetecilere açıklama yaparken Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın baş örtme biçimi ile eşi Latife Hanım’ın baş örtme biçimi arasındaki farka dikkat çekti ve aradaki farkın ‘ideolojik’ olmadığını iddia etti. Erdoğan, ‘Zamane genç kızlarının baş örtme biçimindeki farklılığın arkasında ideoloji aramayın’ demek istiyordu. Demek ki neymiş: Örnek verirken bile Atatürk’ün ailesini seçen bir anlayış söz konusuymuş!

* * *

Şimdilik üç kanıtla yetinelim.

Eğer endişe devam ederse...

‘Kişiye özel tedirginlik giderici sağlam kanıtlar’ bahsini açabiliriz.

Bu alanda mebzul miktarda kanıta sahip olduğumu söyleyebilirim.

Mesela Genco Erkal, tedirginliğini atmak için bendenize müracaat ederse, kendisine seve seve yardımcı olabilirim.

Maksadım ne mi?

En kutsal bildiğim değerler üzerine ant olsun ki, maksadım şudur:

Gerginlikten uzak, mutlu ve ferah günler yaşamak.